02 Kasım, 2007

SİNESİNE YAŞAMI BASAN TEK(NİK) ŞİİR MODERN ELİT DİNAMİK ŞİİR // ŞİİRİ ÖZLÜYORUM/AĞUSTOS EYLÜL EKİM 2007

Şiir tarihine baktığımız da tanzimattan ikinci yeniye, 80 şiirine ve 2000 yılların şiirine geldiğimizde, yaşamın şiirin içinde yaşadığını görmekteyiz. Öyle olmasa idi tarihle ilgili anektotlar o dönemlere ait gelişim ve gerileyiş süreçlerini izleme şansımız hiç olmayacaktı. Mesela 80 şiiri tamamen şiirin yaşam olduğunun bir ispatıdır. Toplumsal gerçekçiliğin yarattığı bir akımdır. Tarihe notlar düşmüştür. O döneme ait her türlü izleği şiir aracılığıyla şairler bizlere sunmuştur. Dolayısıyla şiir tarihinin hiç bir döneminde şiir yaşamdan kopmamıştır. Yoğunluklar ya da sedelikler yaşamıştır ama hayat hep şiirin merkezinde hep şiirin mayasında yer almıştır. Şekil vermiştir, kabarmasını ve pişmesini sağlamıştır.

Şiirin yaşamı yansıtması gerektiği (mimesis) görüşü Gerçekçiliğin başlangıç noktası ve alt yapısıdır. Gerçekliği incelemek ve üzerinde çalışılması konusu da Toplumcu Gerçekçilik ile gündeme gelmiştir. Toplumcu gerçekçi tavır edebiyatın sosyalist yaklaşımlardan hareket etmesini ve yükselmesini, yapıtlarda halkla iç içe olmasını, halkın sorunlarının ele alınmasını önceler.

Yalnızca teknik şiir, sanat sanat içindir yaklaşımının birebir resmidir. Yalnızca yaşamı yol olarak gören şiir, yalnızca toplum için örülen şiirdir. Oysa sanatın her dalı (eğer uzun soluklu olmak istiyorsa) hem sanat sanat için, hem sanat toplum için, kavramını birarada getirebilmelidir. Şiir de bu yaklaşım tetikleyici, yönlendirici, aktivasyon enerjisini doruğa çıkararak coşturucu bir etki yaratır.

Hayatı içine almayan ve özümsemeyen şiirler hep güdük kalmıştır. Geleceğe de kalamamıştır. Çünkü kendine yaşamı rehber edinmeyen şiir yolunu bulamaz ve akamaz. Aksa bile içten değil hep yüzeyden akar. Bakınız Valéry ne diyor: “Gerçek şiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir amacı yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir.” İşte bu varlığın sürdürülebilirliği yaşamın ne kadar içinden çıktığı ve yaşamla ne kadar bağdaştığıyla ilintilidir.

Burada üzerinde durulması gereken konu yaşamı içine sindirmiş teknik şiirin varlığının sorgulanmasıdır. Benim bakış açım yaşamı yol olarak görmekten öte, yaşama yol atan yaşamın yollarını ağaçlandıran şiirlerin öncelenmesidir (Dinamik şiir insanın kendisine yapamadığı yolculuk, kendisine çıkmayan yoldur. İnsanın kendisinde anlamlandıramadığı varlığına sesleniştir. ) Günümüz şiiri aslına bakarsanız somut ve görsel şiirlerle birlikte zaman zaman yaşamın özünden kopma aşamasına gelse de, diğer tarafta yaşamı ele alan toplumcu imgeci ve gerçekçi şiirlerin yazıldığı da yadsınamaz. Ama bugün genç şairlerin arayış içinde olması da bu kaygan zeminin daha da kayganlaşmasına olanak tanımaktadır.

Kendi yazdığım şiirden yola çıkarsam, içine yaşamı en dip noktasına kadar işlemiş teknik şiirdir. Modern Elit Dinamik şiirdir. Benim nazarımda bir vektörün iki bileşeni olarak ele aldığım bu iki konudan birinin eksikliği vektörlerin bileşenlerinin alınamamsı ve dolayısıyla kapalı bir hacim bir iç anlam hacmi yaratılamaması demektir. Çünkü uçları tamamen zıt, farklı yönleri gösteren vektörler bir alan yaratamayacağı için bir içten, içtenlikten ve dokudan söz etmek de mümkün olmayacaktır (Shelley’in dediği gibi : “İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız”). Dolayısıyla kendine bir iç alan yaratamayan şiirin de anlam açısından ve yaşam açısından tamamen yetersiz kalması, teknik açıdan varolan üstünlüğünü gölgelemekle kalmayacaktır, yok edecektir. Çünkü şiirde en önemli yapıdır anlam. Anlam da yaşamla temellenen, şekillenenen bir kavramdır. (Anlam akıcılığı ön planda tutulur. Her dizenin kendi iç dinamiği ve anlam bütünlüğü dizeler arası dinamizm, şiirin tamamında görünen çok sesli bir iç denge mevcuttur.)

Dinamik şiir yaşamı kendine ana nokta olarak almış gerekli teknik donanımlarıyla gerçek şiirin habercisidir. Bakınız tek başına bir patiska, bir kumaş hiç birşey ifade etmez (en kalitelisi en alımlısı dahi olsa) ne zaman üzerine işlemeleri gelir, o vakit bir kimlik ve kompozisyon kazanır. Her gözden bakıldığında farklı anlamlar çağrıştıran farklı etkileşimler yaratan bir yapıya bürünür. Burada yalnızca sade kumaş şiirdir. Farklı ipler yaşamın farklı koordinatlarının ve algılayışlarının gergefe işlenme olayıdır. İşte kullanılan iğne de tekniktir. Kaba işten sonrasını atan, temelin üstüne binayı inşaa eden şiirin alanlarını ve sınırlarını çizen anlam örgüleri üzerindeki gelişimi sağlayan iğnedir. Terzinin iğnesi, doktorun neşteri şairin de bir tekniği olmalıdır. Yaşamsal alanla şiirsel alanı birleştiren tek potoda eriten de tekniktir. Suyla kuyu neyse, yaşamsal imgeyle teknik aynı şeydir. Asma yaprağıyla üzüm neyse bu da odur. Nitekim geldiğimiz nokta yine Moden Elit Dinamik şiirin altyapısıdır. Dinamik şiirin kimsesi kendisidir. Dinamik şiir yalnızdır. Çünkü sürekli yenilik ve her yeni de yaratmak istediği kalıcılık, bir iğnenin sürekli farklı motiflerle kumaşını işlemek isteğine eş değerdir. Kumaşın direncine karşı farklı renk kullanımıdır. Kumaşa şekil değildir. Kumaşın içeriğine anlam, kumaşın özüne işlenen kavramdır.

Aslına bakarsanız her şiir yaşam olmak zorundadır biraz. Eğer bu coğrafyayı soluyorsanız ve dünyanın üzerinde bulunan bir bireyseniz yaşamdan kayıtsız kalma durumunuz mümkün gözükmemektedir. Çünkü şair iyi bir gözlemcidir, doğayı ve insanı dillendirir. (Dinamik şiir yaşamın her safhası ve noktasındaki erozyonu işaretler. Burada ki kayma noktası, şiirdeki dinamizmi tetikler, iç dengeyi harekete geçirir.) Somutu ve soyutu yaşatır. Bunların her biri yaşamın değişmez parçaları olduğu için, şiirin yaşamın köklerinden öz benliğinden geleceği hiç kuşkusuzdur. Şair yaşamın bünyesine sinen, genlerinde gezinen, akan suyla doğan güneşle etkileşen bir gözlem deposudur. Bunları belleğine kaydeder. Yeri geldikçe kaynak noktasına dönerek bunlardan beslenir. Şimdi tüm bunları söylememin sebebi, öncelikle şiirin yaşam olması gerektiğini savunmamdır. Ya da şiirin yaşaması için yaşam olması gerekmektedir.

Dinamik şiirin dinamikliği kendisini sürekli yenilenmesinden gelmektedir. Hem yaşamsal dinamiklerinin yerini değiştiren, hem de teknik anlamda yenilikçiliğe hep açık; denemelerden kaçınmayan bir şiir sistemi geliştirmiştir. (Dinamik şiirin temeli doğaya ve yaşama temelden bağladır, yaşamdan ve doğadan beslenir. Doğadaki süreğenlik ve akıcılık dinamik şiirin merkezini oluşturur. Bu hareketlilik doğanın temel bir yansıması olarak şiirin içinde belirir.) Bu şiirin korkusuzluğunu gösterir, riski seven çağrışımları ve anaforları seven şiirin göstergesidir. Çünkü insan hayatının bırakınız her yılını, her dakikasındaki değişkenlik ve devinim; hem teknik hem içerik hem sözcük bakımından sürekli yenilenmeyi ve değişmeyi işaretler. Aksi tartirde yenilemeyen bir şeyin eskimesi söz konusu olmasa bile, démodé olacağı kesindir. İşte şair dediğiniz kişi, hep kapalı kapılar ardında kalmamalıdır. Kapıların dışlarına çıkmalıdır. Sokaklara, caddelere, sınır kapılarından dışarılara. Şair dediğiniz kişi hep karanlıkta kalmamalıdır. Işığı bulmalıdır. Işığı yormalıdır ve yeniden karanlık yapmalıdır. Şair dediğiniz insan bazen de tok kalmalıdır ve açlığı özlemelidir. Hep şarap değil biraz da çay içmelidir. Kısaca bazen sigara içmeli bazen tütün ekmelidir. Bazen hanımeline dokunup ellerini koklamalıdır. Bazen hanım eline dokunup ellerini koklamalıdır.

Şair kendinin dışına çıkmalıdır kendine bakmalıdır. Kendinin içine girip dünyaya, dünyanın içine girip! Kendine bakmalıdır. Şair bakmalıdır. Görmelidir. Yenilikçiliği şiire ilk ilke olarak iliştirmelidir (Bakınız Baudelaire ne diyor: “Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkunlukla, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dışındadır.”) Bir yaka rozeti olarak taşımalıdır. Ceketlerini atmalı ama o rozeti yeni ceketine takmamayı unutmamalıdır. Hatta zaman zaman rozetleri de değiştirmelidir. (Dinamik şiir, bu aşırı yenilikçiliği sayesinde şiirde tek tipleşmeyi, kapalılığı yıllarca aynı girizgâhı kullanmayı reddeder. Kendinin devamı ve kendinin ezberi olan yaklaşımı siler. Her şiir farklı bir anlayışın, biçim ve anlam örgüsünün izleğiymiş gibi okuyucu karşısına çıkar. Her şiir farklı bir misyon taşır. Ama şairi tektir ve dize içerisindeki hassas uyaklaması ve sözcüğün anlamlarını zorlayan yaratıcılığıyla şiirinde kendini hemen hissettirir. )

Son sözden önceki sözü, değerli şair Enis Batur’a verelim. Şiir tekniği ve şiir bilgisiyle ilgili söylediği sözler aslında şiirin yenilikçi olmasını önceliyor ve şiirde teknik mi yaşam mı sorusunu o da sorguluyor. Ayrıca dinamik şiirin yaratıcılığına ve sürekli kendini yenilemek için tüm şiir yapısını, sözcük yapısı, ses yapısını, imge yapısını ve çeşitliliğini zorlamanın önemini vurguluyor.

“Şimdi, şiir bilgisi apayrı şey. Şair sayılabilecek her şiir yazarı –bütün şiir yazanları şair saymak kimsenin aklından geçmez sanırım– az ya da çok şiir bilgisine ulaşmıştır. Şüphesiz, akademik bir bilgi türünden hareket etmemek gerekir: Öyle olsa, en güçlü çağdaş şairlerden biri Roman Jakobson olurdu. Şiir tekniği, öte yandan, kolay ele avuca sığan, yaş ilerledikçe yetkinleşen bir bilgi biçimi olarak da görülemez: Küçücük çocuklar müthiş şiirler, başyapıtlar vermişlerdir: Rimbaud, Shelley, Keats, Novalis, saymakla bitmez. Kısacası, şiir bilgisiyle, teknik bilgisiyle övünmenin bir anlamı yoktur. Bir yandan öğrenilmesi, bir yandan unutulması bana kalırsa en iyisi. Çok bilmiş terzilerin, teğelleri kumaşın üstünde unuttuklarını göremediklerine sık rastlanır örneğin. En sağlam şiir bilgisi, teknik bilgi, şiir okunarak elde edilendir, kuramsal bilginin katkısı pek azdır.”

Son söz. İnsanı ve yaşamı öncelemeden yazılan her şiir kullanılmadan ve işlenmeden eskimeye mahkumdur. Önceliğimiz sinesine yaşamı basan teknik şiir, Modern Elit Dinamik Şiir’dir. Bu şiir yapısı artık şiirlerin kendini aşması gerektiğinin altını çiziyor.



MUSTAFA ERGİN KILIÇ/

Hiç yorum yok: