14 Eylül, 2007

eski dilde su // EDEBİYAT VE ELEŞTİRİ DERGİSİ/MAYIS-HAZİRAN 2007

“baba’ma”

bayram sabahı gözleri
kırışmış kabında sütlü şeker
asma yaprağına küf ten ağ bir s’alkım üzüm
mahzen görmeden yıllanan soyut bir
resme somut bir aşk hâlâ sağ
yaşam sevmek fiilini çalışmak
çalışmak fiilini sevmekmiş sende

kucağımda karlı bir akşam yap boz
hep bir kare eksik babam
bir çift taş kömürü bir atkı bir havuçmuş
durup durup yağan bu kara anlam

bir öğlen iğde dalı kırıp takmıştım saçlarıma
iyi hatırlıyorum mayıstı hiç kokmadı
seni özlediğimi söyledim denize bu dalgalar ondan
sarp kayalar kesti dilimi bir poyraz tünedi sesime
derken yağmur dindi kalenin arkasına sindi güneş
teslim oldum deyince!

oysa itfaiye koluydum ilk okulda
iyi bilirdim yangın bastırmasını
şimdi bir kıvılcım bir kibrit karşısında
orman sessizliği benimki

sular kıskanç erguvanlar kibirli
ateşle oynuyor ahşap
göl boz bulanık kendi düşüncesinde
nehir sesiyle ne kadar susturulur insan
akmadan
her nehir terk ederken kendini
bilmediği bir yere

düz çizgili pijaman var
eğik göğsümde
annemin saç telleri
beyazlayan
şimdi aynanın önüne ne vakit otursam
yaldızlanır çerçeve
babamın gençliğini görünce!