02 Kasım, 2007
NESLİMİZİN GÜNAHINA GİRMEYELİM* // PATİKA DERGİSİ 2006
BU ŞİİR VE ŞAİR ÖLÜLERİNİ YERYÜZÜ ALIR MI?
“Sanatçı olmak, hesap kitaplardan ve sayılardan el çekmek, öz sularını aceleye getirmeyen ve baharın rüzgârlı fırtınalı havalarında istifini bozmaksızın ayakta duran bir ağaç gibi olgunlaşma sürecinden geçmektir. Ya baharın ardından gelmezse yaz, diye bir korkuya kaptırmaz kendini ağaç; yaz gelir hep çünkü ama önlerinde bir sonsuzluk bulunuyormuş gibi öylesine tasasız bir suskunluk, öylesine bir enginlik içinde bekleyen sabırlıları gelir bulur ancak. Her gün öğrendiğim, Tanrının her günü şükranla bağra basılan acılar içinde öğrendiğim bir şey var: Sabır her şeydir. ” RAINER MARIA RILKE (*)
Peat Wharton isimli zenci şairin kırk yıl önce Amerika’da yaptığı bir şiir sohbetinden yapılan alıntıyı buraya aktararak, bir giriş yapmak istedim. Genç şairin şiirini tanımlamak adına.
Wharton demiş ki “Bir şiir için binlerce, hatta on binler mısra gerekir. Bir insanın eğer zihni dürüst, duyguları olgun, davranışları tutarlı ve anlatımı cesur ise, dört mısralık bir şiir için on binlerce mısra akla gelebilir. Bunların arasında birini seçebilmek gerçekten severek yatacağınız kadını seçmek gibidir. Çevrenizde binlerce kadın vardır ama siz birini koynunuza almak istersiniz. İşte o seçim şiirdir. O mısra sizi doruğa götürür… O mısra da boşalırsınız ve o mısra sizi yeniden doldurur… (9 Eylül 1961 Atlanta/Georgia)
Wharton konferansını şöyle bitirmiş “Seçilmiş olmakla göreviniz bitmiş değildir. O şiire anlam verecek kadar olgunlaşmış ölçeği bulun ve ölçeğin gereğinde sevişin… Bu söz üzerine dinleyenler alkışlamış. Wharton gülerek eklemiş. “Demek ki boşuna konuşmuşum… Bu sözlerimi alkışlayacağınız yerde, sizi doruğa götürecek birini bulmak için sokaklara fırlayacağınızı düşünmüştüm. Şiirden anlamayan insanlara konuştuğum için kendimi hiç affetmeyeceğim…”
Genç şairin genç şiir yaz(ama)ması durumuyla ilgili, birkaç şairin vahim ve çözümsüz tespitleriyle konunun çerçevesini biraz daha genişletmek istiyorum. Çünkü genç şair olarak bir yere varan bizler, meğer hiçbir yere varamamışız, birçok yere varmaktan. Kesin, kuvvetli bir poetik düzlemde şekillenen ve yeni kimlikler kazanan; şiirimizin arkasında sergilediğimiz duruşa, meğer hiçbir sanatsever yaklaşmamış. Oysa kendimiz olarak açtığımız ve neticede sanatla yoğrulmuş bir tarihten oluşan (her insan milattır ve her insan kendi tarihini yazar) sergimize kayda değer hiçbir resim koymadığımız halde, birçok ziyaretçi gelmiş ve birçok alıcı da çıkmış!. Bu ne derman tüketen bir şey, bu nasıl bir çile.
Bizler yeni şiiri var etmek için eskirken, eski şairler genç şiiri yeniletmekten ziyade biraz daha fütursuzca eleştiriyor. Bilirim edebiyat ve özellikle şiir mütevazılığı, hızlı beğeniyi, yerleşkesini uzun vadede kuramayan şairi ve şiiri, gereksiz alkışı sevmez. Ama gerektiği yerde, şairin ve özellikle şiirinin ısınması adına, artık iki elini birbirine sürmesi gerektiğini (alkışlamasa bile) bilmelidir.
Ayten Mutlu’nun da 1980 sonrası şiir hakkında “on bine yakın şiirin bir yıl içinde yayımlandığı bir edebiyat ortamında ele gelen 100 şiir bile bulamıyorsanız, bu ortamın ne kadar sağlıklı olduğunu düşünmek gerek” dediği gibi ve ama bildiğim başka bir şey daha var diyerek açılım kazandırdığı “Şiir artık çıkmazda bile değil. Bence bataklığın içinde. Şimdi kendime soruyorum; kötümser olmanın zamanı geldi mi? Evet artık kötümser olmamızın zamanıdır. Ki durumun ciddiyetinin farkına varıp şiirin önemsendiği sağlıklı bir ortamın inşası için, önce bütün şairler dönüp yazdıklarına, yaptıklarına bir baksın.” yazısıyla giriş yapıp, buna ek olarak da yine Oğuz Özdem’in genç şiire ilişkin karamsar ve çözümsüz bakışını da buraya aktarmak isterim. “Genç şiirin çıkmazı, kendine bir “köken” oluşturamamasında yatıyor. Bırakın ötesine Cumhuriyet dönemine bile inemiyor veya böyle bir çaba içerisine girme gereğini dahi duymuyorlar. Ya şu anda halen popülaritesini kaybetmemiş şairlerle (C.Süreya, A.Arif, İlhan Berk, E.Ayhan, E.Cansever ) şiire başlıyorlar ya da bunlardan bile habersiz dergilerden etkilenerek ben de bunlar gibi yazarım heyecanıyla yazmaya başlıyorlar ve yayımlatıyorlar da. Bunun sonucu şiirden şiir üretmek gibi bir olgu çıkıyor.”
Şimdi bu ve bunun gibi eleştirilere, konuları kişiselleştirmeden, bir iki soruyla da ben yaklaşmak istiyorum. Soruya soruyla cevap vermek daha sağlıklı olacaktır bu ortamda. Bugün şiire bir gençlik, özgünlük ve öznellik getiremedikleri iddia edilen şairlere yıllıklarda bolca yer verilmektedir. Bu eleştirilen şairlerin şiirlerinden cafcaflı yıllıklar oluşturulmaktadır. Demek oluyor ki, kötünün iyisi şiirler seçilmektedir. Yoksa insan kendisinin de seçtiği bunca şiir üzerine neden eleştiri yapar? Ya da öz eleştiri yapmaktadır.
Bugün eleştiri yağmuruna tutulan bunca genç şairin (bu dosyada da birçoğunun yazısı bulunmakta) 1995 sonrasında alınmış şiir ve edebiyat ödülleri mevcut. Bu şiir ödüllerinin jürisinde de; keskin bir bıçakla genç şiiri kesen, onları altyapısızlıkla, şiir konusundaki donanımsızlıkla, şiirin neliğini bilmemekle, birbirinin türevi imgelerden örülü şiirler yazmakla suçlayan, seçkin şairlerimiz bulunmaktadır. O vakit bir başka soru daha beliriyor. Genç şairin genç şiiri geliştirdiğine ve tetiklediğine, kendi biçim ve biçemini bulduğuna inanıyor ki; hazırladığı kitap oylumundaki dosyalara, şiire katkılarından dolayı, bu seçici kurullar ödül veriyor. Bu da günümüz şiirinin takdir edildiğinin bir göstergesidir. (Sistemin çarkları hep böyle dönmekte demeyin. Zira söylenenlere bakılırsa şiir hep ölüydü ama 90 sonrası kadar hiç ölmedi. Bu şiir ve şair ölülerini yeryüzü bile almayacak artık ) Ya da yine kötünün iyisi seçiliyor diyebiliriz. Oysa birçok yarışma ödüle değer dosya/kitap bulunamadığını belirtme hakkına sahip ve bunu açık yüreklilikle dile getirebiliyor. Zaman zaman da hiçbir dosyaya ödül vermeyerek bunun da gerçekliğini gösteriyor.
Diğer sorulacak soruda, yıllardır şiirde yeni bir izlek açmış, yeni oylumlarda özgün ve özgür şiirini motiflemiş genç şairlerin edebiyat dergilerinde şiirlerine neden yer verildiğidir. (Yine bu isimlerin çoğu dosya konusuna yazanlardır.) Bu dergilerin başında bulunan yetkin sorumlu şairler, şiir ödülleri veren, genç şairlerin dergilerde düzenli şiirlerini yayınlayan ve hazırlanan yıllıklarda şiirlerine yer veren kişilerdir. Bu durumda yeniden ya kötünün iyisi şiir ve şair seçilmekte ya da anlamsız kısır döngünün sürmesine katkıda bulunulmaktadır. (Kısaca şöyle de denilebilir: Sorunu yaratan biz, eleştiren biz ve çözüm arayan/aratan yine biz.) Konuya eleştirel yaklaşan, günümüz edebiyatında kabul görmüş, bizimde değer verdiğimiz her üstadımız/şairimiz; başarısız şiir yazan, ne yazdığını bilmeyen!, şiirinin beslenme ve kaynak noktalarını iyi tespit edememiş, kopyacı, zengin şiir ve zengin/yaratıcı imgenin uzağında eserler veren genç şairi destekleyerek; edebiyata ve şiire kötülük etmektedir!.
Bir önemli hususta, çırağını beğenmeyen ustanın yıllar önce eleştirilen çırak ve bugün beğenilmeyen çırağın yıllar sonra şiirde yer edinmiş bir usta olacağıdır. Zira geçmişte Garip akımının doğuşunda (ki halen Orhan Veli’nin şiirlerinin tartışıldığı günümüzde, Mehmet H.Doğan’ın dediği gibi “Bir takım düşünceleri, alışılmış kalıplar içinde düzgün düzgün, uslu uslu söylemeye ve dinlemeye alışmış kişiler, daha 15-20 yıl önce “Şiirin güzelliğini tayin eden şey, manası değildir” diyen Orhan Veli’ye nasıl saldırmışlardı”,) İkinci Yeni’nin çıkışında, seksen sonrası şiirde ve günümüz şiirinde de aynı sancılar yaşanmıştır. Orada da yeni doğmuş bir şiirin emekleme döneminin yürümeye evirilme becerisi; düz anlamdan sonra imgesel şiirlerin edebiyatı parselleme durumu, anlamın çetrefilleşmesi ve şiire öz güven aşılanması tartışılmıştır. Bugün var olan şiire bir katkı ve emek verilmediği gibi eskitilme yöntemiyle yok edilmeye çalışıldığı düşünülmüştür. Oysa şiirleriyle ve yazılarıyla yerden yere vurulan o günün şairleri, günümüz edebiyatının temelini atmışlardır. Bu da gösteriyor ki günümüz kuşağının yazdığı şiir, şiire bakış açısı, şiirdeki duruşu ve gel(eme)diği nokta; kuşkusuz önümüzdeki yirmi yılın edebiyattaki en önemli kavşaklarını yaratacaktır. En önemli alt ve üst anlam geçitlerini atacaktır.
Bunların yanı sıra, bir başka soru daha belleğimi kazımakta. Bunu da sormadan, sorgulamadan geçemeyeceğim. Bugün her ne kadar Cumhuriyet dönemi şiirini ve edebiyat(ının) tarihini bilmeden; şiire başlama noktası olarak (ki en iyi ihtimalle) kendine İkinci Yeni’yi seçtiği iddia edilen genç şair, ustalarından esinlenerek ve beslenerek şiir kültürünü şiir mevcudiyetini oluşturmaktadır. Çırak dönemini ustasıyla aşan ya da aşmaya gayret eden genç şair, İkinci Yeni’den sonra acaba şiirini besleyecek kaynak mı bulamamıştır yoksa gösterilen ve kendine sunulan kaynaklardan yararlanmasını mı bilememiştir? Kısacası bugün genç şairin sorgulanmasından önce, Türk şiirindeki seksen öncesi ve seksen sonrası dönemi sorgulaması sağlıklı yapılmalıdır. (Genç şiiri çözmek için zincirin halkalarını oluşturan şiir tarihinin basamaklarındaki sorunları, sırasıyla çözmekte fayda görmekteyim.) Çünkü günümüz şiirini oluşturacak genç şiirinin taşları ilk olarak 1990’lı yıllarda konul(ama)maya başlanmıştır.
Yalnızca otuz yaş altı ya da civarı şairin şiiri mercek altına alınmamalıdır. Genç şair İkinci Yeni’den sonra, seksen sonrası ve hemen öncesi şiiri kendine girizgâh seçmiş ve hiç kuşkusuz o şiirin etkisinde de yazmıştır/yazmaktadır. (şiir tarihini iyi belledikten sonra) Bu dönem şairlerinden kendini tekrar eden şiirlerin yanında, hala o ilk çıkardıkları sıcacık hamur kağıt kokusu tadında şiirler beklemektedir. Çünkü yakın tarihe ait günümüz edebiyatını da zorunlu istikamete sokan ve genç şairi de besleyen bazı şairlerin eserleri yıllardır aynılaşmaktan ve tekrardan öteye geçememiştir. Bu edebiyat ortamında yanı başındaki kaynaktan su içerek, fazla uzağa gitmeden geleneğin temsilcilerini izleyerek; kendi şiir moleküllerini yaratmaya çalışmak, kendi sesini gürleştirmek ve kendi oylumunda birikmek çokta kolay olmasa gerek!!!.
Ama tüm bu olumsuz eleştirilere rağmen, bugün genç şiir kendini soluyabilmektedir. Ve geniş bir çeşniye sahiptir. “Şiir alışkanlıklara karşı bir yaylım ateştir.” diyen Cemal Süreya’nın da belirttiği gibi, bugün genç şair şiirindeki yavanlık ve sessizlik alışkanlığını çoktan yıkmıştır. Ve yine Süreya’nın dediği gibi “Şiir sürekli bir ihtilaldir.” Bugün genç şairlere bakıldığında birbirinin etkisinden çoktan sıyrılmış; kimi imgeci, kimi anlatımcı, kimi öyküsel, kimi atom kadar parçalanması güç, kapalı şiirler yazmaktadır. Ve hemen hemen her şair kendi şiirsel ihtilalini gerçekleştirmiştir. Bir koloni halinde yeni akımlar oluşturup edebiyatı tekrarlarla sıkmak yerine, her biri kendi akımını oluşturup manifestolar yayınlayarak var olmaya çalışmaktadır. Ama birleştikleri payda hep yenilikçi şiir olmuştur ve özgün şiirin bileşkesini oluşturmuştur.
Genç şiiri ve şairi tüm bu olumlamalarıma rağmen, Turgut Uyar’ın “Şiir çıkmazda, çünkü insan çıkmazda” sözünü anmadan geçemeyeceğim. Genç şair olarak bizlerin, yalnızca yaşam değil, çağ, ulusal ya da uluslararası açmazlardan sıyrılıp, şiirimizi hep gelişime motive etmemiz ve ivmelendirmemiz gerekmektedir. Amaç genç şairi 100 metre koşucusu değil maraton koşucusu haline getirmek olmalıdır. Çağ da insan da yalnız olsa, şiir yalnız değildir, genç şair de.”
Şiir olgunlaşma sürecini şairin bünyesiyle birlikte toplumun bünyesinde tamamlar, iyi şiir belleklerde kalır, kötü şiir kendi bilinmezliğine akar. Şair içinde bunlar geçerlidir diye sıradan bir sonuç; şiirden başka her şeye zarar verir. Bugün birçok genç şair kendi soğuk sularında, kucağında taşımaya uğraştığı iri çakıllarla, huzurlu uykular uyuyacak yataklar aramaz kendine. Şair yeni bir açılım, şiir kaos ve insanın kendine kapandığı yerse, burada her genç şair kendi şiirini yazmak için yüreğini sıvamış durumdadır.
Yazdıklarımı Yaşar Nabi Nayır’ın sözleriyle bütünlemek isterim. “Büyük şair neden yetişmiyor artık diye soranlar oluyor. Büyük şair diye kime dediklerini öğrenmek istiyorsunuz. Mesela diyorlar, Fikret gibi, Hamit gibi, Yahya Kemal gibi. Acaba bugün haklı veya haksız olarak büyük şair sayılanlar gençlik çağlarında da aynı sıfata layık görülüyor muydu? Sanmıyorum. Gerçek sanatçılara, zamanın kattığı özel bir değer var. Günümüzden uzaklaştıkları, eskidikleri ölçüde, şarap gibi değerleniyorlar…….. Bugünkü büyük şairlerimizin büyüklüğünü zaman geçtikçe, onlar yaşlandıkça daha iyi anlayıp takdir edeceğiz. Neslimizin günahına girmeyelim. ”
Son yedi yılda genç neslin yazdığı şiir kitaplarına şöyle bir göz attım da kütüphanemde. Şimdi onların bir kısmını yıllara göre sınıflayıp sizinle de paylaşmak istiyorum. Bu kitapların hemen hemen hepsi ödül almış ve birçoğu edebiyat dünyasına adım attığı yıl adından söz ettirmiş kitaplar.
1998- Devrim Dirlikyapan/Karla Gelen, Zeynep Köylü-Son Arzum Gül ve Kedi,
1999- Kuvvet Yurdakul/Ben Eskiden Çocuktum
2000- Can Bahadır Yüce-Yaslı Mızıka, İki Şehir Arası Gece ve Şeyler-Serkan Işın
2002- Didem Madak/”Ah”lar Ağacı,
2003- Ozan Çılgın-Kötü Zamanlar Tragedyası, Mehmet Erte- Suyu Bulandıran Şey, Seyithan Kömürcü-Hasar Ayini, Kadir Aydemir-Dikenler Sarayı
2004- Onur Caymaz-Bak hala Güzelsin, Alperen Yeşil- Erdişi, Mehmet Öztek- Sentetik Rüyalar, İsmail Kılıçarslan-Ablam Uzak Ülkede
“Sanatçı olmak, hesap kitaplardan ve sayılardan el çekmek, öz sularını aceleye getirmeyen ve baharın rüzgârlı fırtınalı havalarında istifini bozmaksızın ayakta duran bir ağaç gibi olgunlaşma sürecinden geçmektir. Ya baharın ardından gelmezse yaz, diye bir korkuya kaptırmaz kendini ağaç; yaz gelir hep çünkü ama önlerinde bir sonsuzluk bulunuyormuş gibi öylesine tasasız bir suskunluk, öylesine bir enginlik içinde bekleyen sabırlıları gelir bulur ancak. Her gün öğrendiğim, Tanrının her günü şükranla bağra basılan acılar içinde öğrendiğim bir şey var: Sabır her şeydir. ” RAINER MARIA RILKE (*)
Peat Wharton isimli zenci şairin kırk yıl önce Amerika’da yaptığı bir şiir sohbetinden yapılan alıntıyı buraya aktararak, bir giriş yapmak istedim. Genç şairin şiirini tanımlamak adına.
Wharton demiş ki “Bir şiir için binlerce, hatta on binler mısra gerekir. Bir insanın eğer zihni dürüst, duyguları olgun, davranışları tutarlı ve anlatımı cesur ise, dört mısralık bir şiir için on binlerce mısra akla gelebilir. Bunların arasında birini seçebilmek gerçekten severek yatacağınız kadını seçmek gibidir. Çevrenizde binlerce kadın vardır ama siz birini koynunuza almak istersiniz. İşte o seçim şiirdir. O mısra sizi doruğa götürür… O mısra da boşalırsınız ve o mısra sizi yeniden doldurur… (9 Eylül 1961 Atlanta/Georgia)
Wharton konferansını şöyle bitirmiş “Seçilmiş olmakla göreviniz bitmiş değildir. O şiire anlam verecek kadar olgunlaşmış ölçeği bulun ve ölçeğin gereğinde sevişin… Bu söz üzerine dinleyenler alkışlamış. Wharton gülerek eklemiş. “Demek ki boşuna konuşmuşum… Bu sözlerimi alkışlayacağınız yerde, sizi doruğa götürecek birini bulmak için sokaklara fırlayacağınızı düşünmüştüm. Şiirden anlamayan insanlara konuştuğum için kendimi hiç affetmeyeceğim…”
Genç şairin genç şiir yaz(ama)ması durumuyla ilgili, birkaç şairin vahim ve çözümsüz tespitleriyle konunun çerçevesini biraz daha genişletmek istiyorum. Çünkü genç şair olarak bir yere varan bizler, meğer hiçbir yere varamamışız, birçok yere varmaktan. Kesin, kuvvetli bir poetik düzlemde şekillenen ve yeni kimlikler kazanan; şiirimizin arkasında sergilediğimiz duruşa, meğer hiçbir sanatsever yaklaşmamış. Oysa kendimiz olarak açtığımız ve neticede sanatla yoğrulmuş bir tarihten oluşan (her insan milattır ve her insan kendi tarihini yazar) sergimize kayda değer hiçbir resim koymadığımız halde, birçok ziyaretçi gelmiş ve birçok alıcı da çıkmış!. Bu ne derman tüketen bir şey, bu nasıl bir çile.
Bizler yeni şiiri var etmek için eskirken, eski şairler genç şiiri yeniletmekten ziyade biraz daha fütursuzca eleştiriyor. Bilirim edebiyat ve özellikle şiir mütevazılığı, hızlı beğeniyi, yerleşkesini uzun vadede kuramayan şairi ve şiiri, gereksiz alkışı sevmez. Ama gerektiği yerde, şairin ve özellikle şiirinin ısınması adına, artık iki elini birbirine sürmesi gerektiğini (alkışlamasa bile) bilmelidir.
Ayten Mutlu’nun da 1980 sonrası şiir hakkında “on bine yakın şiirin bir yıl içinde yayımlandığı bir edebiyat ortamında ele gelen 100 şiir bile bulamıyorsanız, bu ortamın ne kadar sağlıklı olduğunu düşünmek gerek” dediği gibi ve ama bildiğim başka bir şey daha var diyerek açılım kazandırdığı “Şiir artık çıkmazda bile değil. Bence bataklığın içinde. Şimdi kendime soruyorum; kötümser olmanın zamanı geldi mi? Evet artık kötümser olmamızın zamanıdır. Ki durumun ciddiyetinin farkına varıp şiirin önemsendiği sağlıklı bir ortamın inşası için, önce bütün şairler dönüp yazdıklarına, yaptıklarına bir baksın.” yazısıyla giriş yapıp, buna ek olarak da yine Oğuz Özdem’in genç şiire ilişkin karamsar ve çözümsüz bakışını da buraya aktarmak isterim. “Genç şiirin çıkmazı, kendine bir “köken” oluşturamamasında yatıyor. Bırakın ötesine Cumhuriyet dönemine bile inemiyor veya böyle bir çaba içerisine girme gereğini dahi duymuyorlar. Ya şu anda halen popülaritesini kaybetmemiş şairlerle (C.Süreya, A.Arif, İlhan Berk, E.Ayhan, E.Cansever ) şiire başlıyorlar ya da bunlardan bile habersiz dergilerden etkilenerek ben de bunlar gibi yazarım heyecanıyla yazmaya başlıyorlar ve yayımlatıyorlar da. Bunun sonucu şiirden şiir üretmek gibi bir olgu çıkıyor.”
Şimdi bu ve bunun gibi eleştirilere, konuları kişiselleştirmeden, bir iki soruyla da ben yaklaşmak istiyorum. Soruya soruyla cevap vermek daha sağlıklı olacaktır bu ortamda. Bugün şiire bir gençlik, özgünlük ve öznellik getiremedikleri iddia edilen şairlere yıllıklarda bolca yer verilmektedir. Bu eleştirilen şairlerin şiirlerinden cafcaflı yıllıklar oluşturulmaktadır. Demek oluyor ki, kötünün iyisi şiirler seçilmektedir. Yoksa insan kendisinin de seçtiği bunca şiir üzerine neden eleştiri yapar? Ya da öz eleştiri yapmaktadır.
Bugün eleştiri yağmuruna tutulan bunca genç şairin (bu dosyada da birçoğunun yazısı bulunmakta) 1995 sonrasında alınmış şiir ve edebiyat ödülleri mevcut. Bu şiir ödüllerinin jürisinde de; keskin bir bıçakla genç şiiri kesen, onları altyapısızlıkla, şiir konusundaki donanımsızlıkla, şiirin neliğini bilmemekle, birbirinin türevi imgelerden örülü şiirler yazmakla suçlayan, seçkin şairlerimiz bulunmaktadır. O vakit bir başka soru daha beliriyor. Genç şairin genç şiiri geliştirdiğine ve tetiklediğine, kendi biçim ve biçemini bulduğuna inanıyor ki; hazırladığı kitap oylumundaki dosyalara, şiire katkılarından dolayı, bu seçici kurullar ödül veriyor. Bu da günümüz şiirinin takdir edildiğinin bir göstergesidir. (Sistemin çarkları hep böyle dönmekte demeyin. Zira söylenenlere bakılırsa şiir hep ölüydü ama 90 sonrası kadar hiç ölmedi. Bu şiir ve şair ölülerini yeryüzü bile almayacak artık ) Ya da yine kötünün iyisi seçiliyor diyebiliriz. Oysa birçok yarışma ödüle değer dosya/kitap bulunamadığını belirtme hakkına sahip ve bunu açık yüreklilikle dile getirebiliyor. Zaman zaman da hiçbir dosyaya ödül vermeyerek bunun da gerçekliğini gösteriyor.
Diğer sorulacak soruda, yıllardır şiirde yeni bir izlek açmış, yeni oylumlarda özgün ve özgür şiirini motiflemiş genç şairlerin edebiyat dergilerinde şiirlerine neden yer verildiğidir. (Yine bu isimlerin çoğu dosya konusuna yazanlardır.) Bu dergilerin başında bulunan yetkin sorumlu şairler, şiir ödülleri veren, genç şairlerin dergilerde düzenli şiirlerini yayınlayan ve hazırlanan yıllıklarda şiirlerine yer veren kişilerdir. Bu durumda yeniden ya kötünün iyisi şiir ve şair seçilmekte ya da anlamsız kısır döngünün sürmesine katkıda bulunulmaktadır. (Kısaca şöyle de denilebilir: Sorunu yaratan biz, eleştiren biz ve çözüm arayan/aratan yine biz.) Konuya eleştirel yaklaşan, günümüz edebiyatında kabul görmüş, bizimde değer verdiğimiz her üstadımız/şairimiz; başarısız şiir yazan, ne yazdığını bilmeyen!, şiirinin beslenme ve kaynak noktalarını iyi tespit edememiş, kopyacı, zengin şiir ve zengin/yaratıcı imgenin uzağında eserler veren genç şairi destekleyerek; edebiyata ve şiire kötülük etmektedir!.
Bir önemli hususta, çırağını beğenmeyen ustanın yıllar önce eleştirilen çırak ve bugün beğenilmeyen çırağın yıllar sonra şiirde yer edinmiş bir usta olacağıdır. Zira geçmişte Garip akımının doğuşunda (ki halen Orhan Veli’nin şiirlerinin tartışıldığı günümüzde, Mehmet H.Doğan’ın dediği gibi “Bir takım düşünceleri, alışılmış kalıplar içinde düzgün düzgün, uslu uslu söylemeye ve dinlemeye alışmış kişiler, daha 15-20 yıl önce “Şiirin güzelliğini tayin eden şey, manası değildir” diyen Orhan Veli’ye nasıl saldırmışlardı”,) İkinci Yeni’nin çıkışında, seksen sonrası şiirde ve günümüz şiirinde de aynı sancılar yaşanmıştır. Orada da yeni doğmuş bir şiirin emekleme döneminin yürümeye evirilme becerisi; düz anlamdan sonra imgesel şiirlerin edebiyatı parselleme durumu, anlamın çetrefilleşmesi ve şiire öz güven aşılanması tartışılmıştır. Bugün var olan şiire bir katkı ve emek verilmediği gibi eskitilme yöntemiyle yok edilmeye çalışıldığı düşünülmüştür. Oysa şiirleriyle ve yazılarıyla yerden yere vurulan o günün şairleri, günümüz edebiyatının temelini atmışlardır. Bu da gösteriyor ki günümüz kuşağının yazdığı şiir, şiire bakış açısı, şiirdeki duruşu ve gel(eme)diği nokta; kuşkusuz önümüzdeki yirmi yılın edebiyattaki en önemli kavşaklarını yaratacaktır. En önemli alt ve üst anlam geçitlerini atacaktır.
Bunların yanı sıra, bir başka soru daha belleğimi kazımakta. Bunu da sormadan, sorgulamadan geçemeyeceğim. Bugün her ne kadar Cumhuriyet dönemi şiirini ve edebiyat(ının) tarihini bilmeden; şiire başlama noktası olarak (ki en iyi ihtimalle) kendine İkinci Yeni’yi seçtiği iddia edilen genç şair, ustalarından esinlenerek ve beslenerek şiir kültürünü şiir mevcudiyetini oluşturmaktadır. Çırak dönemini ustasıyla aşan ya da aşmaya gayret eden genç şair, İkinci Yeni’den sonra acaba şiirini besleyecek kaynak mı bulamamıştır yoksa gösterilen ve kendine sunulan kaynaklardan yararlanmasını mı bilememiştir? Kısacası bugün genç şairin sorgulanmasından önce, Türk şiirindeki seksen öncesi ve seksen sonrası dönemi sorgulaması sağlıklı yapılmalıdır. (Genç şiiri çözmek için zincirin halkalarını oluşturan şiir tarihinin basamaklarındaki sorunları, sırasıyla çözmekte fayda görmekteyim.) Çünkü günümüz şiirini oluşturacak genç şiirinin taşları ilk olarak 1990’lı yıllarda konul(ama)maya başlanmıştır.
Yalnızca otuz yaş altı ya da civarı şairin şiiri mercek altına alınmamalıdır. Genç şair İkinci Yeni’den sonra, seksen sonrası ve hemen öncesi şiiri kendine girizgâh seçmiş ve hiç kuşkusuz o şiirin etkisinde de yazmıştır/yazmaktadır. (şiir tarihini iyi belledikten sonra) Bu dönem şairlerinden kendini tekrar eden şiirlerin yanında, hala o ilk çıkardıkları sıcacık hamur kağıt kokusu tadında şiirler beklemektedir. Çünkü yakın tarihe ait günümüz edebiyatını da zorunlu istikamete sokan ve genç şairi de besleyen bazı şairlerin eserleri yıllardır aynılaşmaktan ve tekrardan öteye geçememiştir. Bu edebiyat ortamında yanı başındaki kaynaktan su içerek, fazla uzağa gitmeden geleneğin temsilcilerini izleyerek; kendi şiir moleküllerini yaratmaya çalışmak, kendi sesini gürleştirmek ve kendi oylumunda birikmek çokta kolay olmasa gerek!!!.
Ama tüm bu olumsuz eleştirilere rağmen, bugün genç şiir kendini soluyabilmektedir. Ve geniş bir çeşniye sahiptir. “Şiir alışkanlıklara karşı bir yaylım ateştir.” diyen Cemal Süreya’nın da belirttiği gibi, bugün genç şair şiirindeki yavanlık ve sessizlik alışkanlığını çoktan yıkmıştır. Ve yine Süreya’nın dediği gibi “Şiir sürekli bir ihtilaldir.” Bugün genç şairlere bakıldığında birbirinin etkisinden çoktan sıyrılmış; kimi imgeci, kimi anlatımcı, kimi öyküsel, kimi atom kadar parçalanması güç, kapalı şiirler yazmaktadır. Ve hemen hemen her şair kendi şiirsel ihtilalini gerçekleştirmiştir. Bir koloni halinde yeni akımlar oluşturup edebiyatı tekrarlarla sıkmak yerine, her biri kendi akımını oluşturup manifestolar yayınlayarak var olmaya çalışmaktadır. Ama birleştikleri payda hep yenilikçi şiir olmuştur ve özgün şiirin bileşkesini oluşturmuştur.
Genç şiiri ve şairi tüm bu olumlamalarıma rağmen, Turgut Uyar’ın “Şiir çıkmazda, çünkü insan çıkmazda” sözünü anmadan geçemeyeceğim. Genç şair olarak bizlerin, yalnızca yaşam değil, çağ, ulusal ya da uluslararası açmazlardan sıyrılıp, şiirimizi hep gelişime motive etmemiz ve ivmelendirmemiz gerekmektedir. Amaç genç şairi 100 metre koşucusu değil maraton koşucusu haline getirmek olmalıdır. Çağ da insan da yalnız olsa, şiir yalnız değildir, genç şair de.”
Şiir olgunlaşma sürecini şairin bünyesiyle birlikte toplumun bünyesinde tamamlar, iyi şiir belleklerde kalır, kötü şiir kendi bilinmezliğine akar. Şair içinde bunlar geçerlidir diye sıradan bir sonuç; şiirden başka her şeye zarar verir. Bugün birçok genç şair kendi soğuk sularında, kucağında taşımaya uğraştığı iri çakıllarla, huzurlu uykular uyuyacak yataklar aramaz kendine. Şair yeni bir açılım, şiir kaos ve insanın kendine kapandığı yerse, burada her genç şair kendi şiirini yazmak için yüreğini sıvamış durumdadır.
Yazdıklarımı Yaşar Nabi Nayır’ın sözleriyle bütünlemek isterim. “Büyük şair neden yetişmiyor artık diye soranlar oluyor. Büyük şair diye kime dediklerini öğrenmek istiyorsunuz. Mesela diyorlar, Fikret gibi, Hamit gibi, Yahya Kemal gibi. Acaba bugün haklı veya haksız olarak büyük şair sayılanlar gençlik çağlarında da aynı sıfata layık görülüyor muydu? Sanmıyorum. Gerçek sanatçılara, zamanın kattığı özel bir değer var. Günümüzden uzaklaştıkları, eskidikleri ölçüde, şarap gibi değerleniyorlar…….. Bugünkü büyük şairlerimizin büyüklüğünü zaman geçtikçe, onlar yaşlandıkça daha iyi anlayıp takdir edeceğiz. Neslimizin günahına girmeyelim. ”
Son yedi yılda genç neslin yazdığı şiir kitaplarına şöyle bir göz attım da kütüphanemde. Şimdi onların bir kısmını yıllara göre sınıflayıp sizinle de paylaşmak istiyorum. Bu kitapların hemen hemen hepsi ödül almış ve birçoğu edebiyat dünyasına adım attığı yıl adından söz ettirmiş kitaplar.
1998- Devrim Dirlikyapan/Karla Gelen, Zeynep Köylü-Son Arzum Gül ve Kedi,
1999- Kuvvet Yurdakul/Ben Eskiden Çocuktum
2000- Can Bahadır Yüce-Yaslı Mızıka, İki Şehir Arası Gece ve Şeyler-Serkan Işın
2002- Didem Madak/”Ah”lar Ağacı,
2003- Ozan Çılgın-Kötü Zamanlar Tragedyası, Mehmet Erte- Suyu Bulandıran Şey, Seyithan Kömürcü-Hasar Ayini, Kadir Aydemir-Dikenler Sarayı
2004- Onur Caymaz-Bak hala Güzelsin, Alperen Yeşil- Erdişi, Mehmet Öztek- Sentetik Rüyalar, İsmail Kılıçarslan-Ablam Uzak Ülkede
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder