02 Kasım, 2007
İLHAN BÜYÜKCEBECİ // Denizsuyukâsesi // Temmuz-Ağustos 2007 // MUSTAFA ERGİN KILIÇ’IN BİR ŞİİRİNDEN
"Ç ağla*
çağla kalsaydım
kırağı vursaydı ağlasaydım olmasaydım
en yüksek dalında ağacın
kardeşlerimin büyüme nöbetini tutarken
sara nöbetimi unuttum!
güz yapraklarını süpüren saçların
başıboş sokaklar
genç kızlığın belikleri
annenin ilkokulda örüp terk ettiği
ruhundaki uçurumun yüksekliği denizle ölçülür
ben sana üzüm gibi bakmış bulundum
sen bana salkım salkım bakma
ölüm mart gibi gelir kıyılarıma
dalgalarımdan anlamaz martılar
MUSTAFA ERGİN KILIÇ
İlk çocuk(lar). Ağabeyi (ablası) ezilmelerin. Anne babaların öğrenme süreci; sonraki çocuklar için bitirme ödevi belki de: ‘Nasıl Sevilir Çocuklar.’
Çağla şiiri, aklıma annemin çocukluğunu düşürdü. Annem de ilk çocukmuş. Biri ölmüş on kardeşin en büyüğü. Kırklı yılların başı, İstanbul. Evlendiklerinde dedem otuz, anneannem on üç yaşında. İkisi de Afyonlu. Okuma yazmaları yok. Dedem güreş tutarmış. Anneannem ufak tefek olduğundan, nikâha giderken; memelerinin üstüne bez parçaları doldurarak büyüttüğünü anlatırdı. Annemi on dört yaşında doğurmuş.
Üsküdar’da iki göz oda bir ev. Anneannem Paşalimanı’ndaki Reji’de iş bulmuş. Dedem de geçici işçi olarak, Haydarpaşa’da Demiryolları’na girmiş.
Annem yedi yaşındayken, ikinci kardeşi yedi aylıkmış. Aradaki kız kardeşine de ablalıktan çok, annelik yapıyormuş “kardeşlerimin büyüme nöbetini tutarken.” Odanın birine asma salıncak kurmuşlar. Anneannem, kış günü bebek üşümesin diye; mangalı salıncağın altına koyuyormuş işe giderken. Bebek ağladıkça, salıncağı sallıyormuş annem. Yine de ucuz atlatılmış bir kaza: “genç kızlığın belikleri / annenin ilkokulda örüp terk ettiği” annem, bir gün salıncağı sallarken; bez çözülür ve bebek mangalın üstüne düşer. Yedi yaşındaki küçük-anne çok korkar, ne yapacağını bilemez. Hemen bitişikte oturan ninesine koşar.
Yaşlı kadın, bebeği mangaldan alır ama; bir elinin başparmağı ile bir bacağında derin yanıklar oluşur. Yedi aylık Hanife Bebek, şimdi benim ikinci büyük teyzemdir. Üniversite çağında torunları var. Eski bir türkünün garipliğinde; eski zamanlardan bize/şiire, çeyiz sandığının en dibinde saklı “ilk çocuklar masalı” olsun bu. çağla dediysem…ben sana bağevinin kapısından uzaklaşırkeneski bir çocukluk masalındanbakmış bulundumSevgili Mustafa,“kara incecik kıymık” gibi sızlatan şiirinve bozlakların acıtan sesiylegüz inmiş ömründen baktın bana…
çağla kalsaydım
kırağı vursaydı ağlasaydım olmasaydım
en yüksek dalında ağacın
kardeşlerimin büyüme nöbetini tutarken
sara nöbetimi unuttum!
güz yapraklarını süpüren saçların
başıboş sokaklar
genç kızlığın belikleri
annenin ilkokulda örüp terk ettiği
ruhundaki uçurumun yüksekliği denizle ölçülür
ben sana üzüm gibi bakmış bulundum
sen bana salkım salkım bakma
ölüm mart gibi gelir kıyılarıma
dalgalarımdan anlamaz martılar
MUSTAFA ERGİN KILIÇ
İlk çocuk(lar). Ağabeyi (ablası) ezilmelerin. Anne babaların öğrenme süreci; sonraki çocuklar için bitirme ödevi belki de: ‘Nasıl Sevilir Çocuklar.’
Çağla şiiri, aklıma annemin çocukluğunu düşürdü. Annem de ilk çocukmuş. Biri ölmüş on kardeşin en büyüğü. Kırklı yılların başı, İstanbul. Evlendiklerinde dedem otuz, anneannem on üç yaşında. İkisi de Afyonlu. Okuma yazmaları yok. Dedem güreş tutarmış. Anneannem ufak tefek olduğundan, nikâha giderken; memelerinin üstüne bez parçaları doldurarak büyüttüğünü anlatırdı. Annemi on dört yaşında doğurmuş.
Üsküdar’da iki göz oda bir ev. Anneannem Paşalimanı’ndaki Reji’de iş bulmuş. Dedem de geçici işçi olarak, Haydarpaşa’da Demiryolları’na girmiş.
Annem yedi yaşındayken, ikinci kardeşi yedi aylıkmış. Aradaki kız kardeşine de ablalıktan çok, annelik yapıyormuş “kardeşlerimin büyüme nöbetini tutarken.” Odanın birine asma salıncak kurmuşlar. Anneannem, kış günü bebek üşümesin diye; mangalı salıncağın altına koyuyormuş işe giderken. Bebek ağladıkça, salıncağı sallıyormuş annem. Yine de ucuz atlatılmış bir kaza: “genç kızlığın belikleri / annenin ilkokulda örüp terk ettiği” annem, bir gün salıncağı sallarken; bez çözülür ve bebek mangalın üstüne düşer. Yedi yaşındaki küçük-anne çok korkar, ne yapacağını bilemez. Hemen bitişikte oturan ninesine koşar.
Yaşlı kadın, bebeği mangaldan alır ama; bir elinin başparmağı ile bir bacağında derin yanıklar oluşur. Yedi aylık Hanife Bebek, şimdi benim ikinci büyük teyzemdir. Üniversite çağında torunları var. Eski bir türkünün garipliğinde; eski zamanlardan bize/şiire, çeyiz sandığının en dibinde saklı “ilk çocuklar masalı” olsun bu. çağla dediysem…ben sana bağevinin kapısından uzaklaşırkeneski bir çocukluk masalındanbakmış bulundumSevgili Mustafa,“kara incecik kıymık” gibi sızlatan şiirinve bozlakların acıtan sesiylegüz inmiş ömründen baktın bana…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder